Ürdün
Bol bol okuduk.. Toplandık durduk.. Tartıştıkça tartıştık.. Sonunda yine elimizde kesin bir plan yoktu. Ne hangi gün hangi şehre ulaşacağımız kesindi, ne de hangi hostellerde kalacağımız. Büyük bir belirsizlik, zaman zaman endişeye yol açan cinsten. Yoksa büyük bir özgürlük müydü bu his? Sadece git.. nereye istersen.. yada ne zaman istersen..
Böyle yolculuklar puzzle gibidir. Her soru işaretini en iyi şekilde çözdükten sonra, bir sonraki evreye geçebildiğin, yavaş yavaş ilerlediğin, ilerlerken yorgunluktan çok haz veren, gün geçtikçe gizemini ve tabi ki yolculuğunla arandaki bağlılığını arttıran bir oyun. Biz oyunumuzda farklı hayatların üzerinden uçup geçmek istemedik. Görerek, tanıyarak, korkarak, kimi zaman çilesini çekerek geçmek istedik farklı insanların arasında farklı topraklardan. Bu sebepten kara yolculuğunu seçtik Mısır’a gitmek için. Günlerce biz oturduk, onlar gaza bastı.İlk durağımız Ürdün’ün ilk başkenti olan Maan’dı. Aslında bu bir konaklamada sayılmazdı. Çünkü şehir turistik bir şehir olmamasının yanı sıra bizim şehre varışımız 03.00 sularıydı. Şehirde yanan tek ışık olan internet cafe’nin çalışanları yardımlarıyla boş bir cafe bulduk. Ortada bir gaz sobası, çevresinde ısınmayı bekleyen titreyen eller ve üzerinde nane yapraklı mısır çayı.. ilk yudumlar korkularak alındı çaydan.. Sonunda hala hayattaydık. Hem de fonda sabahın ilk ışıklarına kadar Ürdünlüler ile yapılan muhabbetlerin de etkisiyle yüzümüz gülmeye başlamıştı.. Çaresizliğimizin büyük bir şaşkınlık ve tecrübeye dönüştüğü ilginç bir geceydi. Kara iklimi etkisiyle dondurucu gecelerde çıplak ayaklarıyla sandalet giyen insanlarla tanıştığımız bir geceydi.
Sıra, günün ağarmasının ardından Ürdünlülerin yardımıyla Akabe’ye yolculukta. Mısır, İsrail ve Kızıl Deniz manzaralı bir hostelde yolculuğun dördüncü gecesinde, her türlü pisliğin içinde dahi olsa sonunda yatakta uyanmanın inanılmaz zevki. Akabe; Ürdün’ün tek limanının, tek sahilinin bulunduğu, son derece gelişmiş, modern Kızıl Deniz’e kıyısı bulunan bir şehir.
Akabe’den yarım saat uzaklıktaki Vadi Rom; kızıl ve sarı tonlarında göz alabildiğince uzanan küçük kumlar ve oluşturdukları devasa bir çöl… Etrafında sislerin arkasında kendini gizlemeye çalışan dağlar ve oluşturdukları büyük vadi... Tabiî ki güneşin batışı sırasında renkten renge giren gökyüzünü… Ve bir anda görebileceğiniz tek şeyin yıldızlar olması da, mükemmel atmosferi tamamlayarak belki de günümüz insanının hayatında zor bulunan huzuru depolama istediğine sebep oluyor.
Ve Ürdün’ün en görülesi bölgesi olan Petra Antik Kenti’ni de mutlaka gezi planınıza almalısınız. Bizim çeşitli sebeplerden dolayı Petra’ya uğrayamamız yıllardır içimde kalmış kocaman bir pişmanlık, umarım bi daha ki sefere..
Yorum Gönder