
Geçtiğimiz hafta bugün 29.İstanbul Film Festivali'nin son gününde festivalde belki de en çok izlemeyi istediğim Mr.Nobody’e son dakika numarasız bilet bulmanın mutluğunu yaşamıştım. Yaklaşık iki buçuk saat süren bu görsel ve yaratsal sorgulayıcı görsel şölenin ardından festivali belki de zirvede bırakmak adına başka filme girmemeyi düşünürken, yine bir son dakika kararı ile kendimizi salonun içinde bulduk. İyi ki de bulduk!
İkinci izlediğimiz film olan Yunan yapımı Köpek Dişi’nden çıktıktan sonra filmin bende ki etkilerini ciddi boyutta anlamlandırma güçlüğü çektim. Geçen süre zarfında filmin genel fikrinin yanı sıra, yan hikâyeleri düşünür olduğumu, bazı sahneleri rahatsız ola ola içimden tekrar tekrar yaşadığımı fark ettim.
Film, sebebini tam anlatmamak ile birlikte çocuklarını muhtemelen dış dünyadan koruduğunu zanneden bir anne babanın ve üç ergen çocuğunun dünyanın varlığından bi haber yaşamını konu alıyor. Bireyin hayatını aynı dört duvar arasında, aynı insanlar ile akla gelebilecek tüm kavramlardan uzakta yaşayınca, zombiler aslında sarıçiçekler ya da uçaklar sadece birer oyuncak olunca, yaşanan mekânın modernliğine tezat, karakterlerdeki şuursuzluk, ilkellik, donukluk ve vahşiliğin öne çıktığı, izlemesi alabildiğine zor film çıkmış ortaya.
Filmin tamamında Haneke sineması ile paralellikler bulmamak elde değil. Minimal unsurlar ile anlatımın zenginleşmesi bana göre hikâyenin ana fikri ile de birebir örtüşmesi belki de en güzeli. Film ayrıca her an bir düşünce ya da hareket ile izleyici şaşırtma potansiyelini barındırıyor. Derdini seyircisini rahatsız etmekten zevk alırcasına anlatıyor. Kardeşler arası fiziksel güce dayalı sonunda etiket ile ödüllendirilen vahşi oyunlar, cinselliği keşiflerinde ki dışarıdan hiçbir sağlıklı zihnin anlamlandıramadığı olaylar, bahçeye giren kedinin en tehlikeli canavar ilan edilmesi ve kediyi yenmenin tek yolunun köpek gibi davranarak aynı zamanda havlamak olduğuna ev halkının kendini kaptırması, evden tek çıkış yolunun köpek dişlerinden birinin düşmesi ile gerçekleşebileceği düşüncesinin çocuklara empoze edilmesi, eve giren yabancı kişi ve nesnelerin filmin kırılım noktasını oluşturması, aydınlanma ile birlikte sürpriz bir vahşet ile filmin sonlanması.
Köpekdişi seyircisine olabildiğince uçlarda ulaşan bir film. Hal böyle olunca da ya seyircisini absürtlükleri ile öne çıkarak anlamlandırılmamış bir 90 dakika sonucunda karar kıldırıyor ya da tam zıt noktasında konumlanarak kesinlikle bir başyapıt olmaya aday oluyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder