Pages

9 Nisan 2010 Cuma

New York I Love You*

Birkaç yıl önce çekilen Paris Je'taime‘in ardından sıra şimdide New York I Love You’daydı.

Öyle bir film ki, her karesinden onlarca ünlünün fışkırdığı, bu sebepten bile izlenilir olması gerektiğini düşündüğüm bir film. Oyuncular bir kenara, film aynı zamanda dünyaca tanınmış birbirinden başarılı 15 yönetmeni de bir araya getiriyor ve izleyiciye eşi benzeri bulunmaz bir tecrübeye davet ediyor. Bunları bence bir şekilde kesiştirmeye çalıştıkları ama birbirinden bağımsız kısa hikâyelerden yapıyor. İşte bu yüzden belki de filmden beklentilerim artar oldu ve sonunda zamanında izleyemediğim filmi kendimce doğru bir zamanlama ile izlemeye başladım.

Ve gerçekten filmi izlerken öylece kalakaldım.

Bu kadar yönetmen, onca oyuncu, her an seyircisinin ilgisini üzerine çekme potansiyeli olan ama olamamış kısa filmler, benim için hiçbir anlam ifade etmeyi beceremeyen başlı başına New York şehri.

Filmlerin ortak noktası New York’u karmaşası, göçmen hayatları, devasa metropol gerçekliği ve aniden biten hikayelerle anlatmaları olmuş ki bu da bir noktadan sonra izleyiciyi kısır döngüye itiyor.

Filmin biz Türk izleyicileri için muhtemel artısı Fatih Akın’ın Hollywood sinemasında, dediğim gibi dünyaca ünlü sinemacılar ile aynı projede yer alması olabilir. Bu tarz girişimleri bizleri halen heyecanlandırdığı bir gerçek. Fatih Akın da kendine ayrılan bölümüyle, Uğur Yücel ile, İlhan Erşahin ile, yarattığı küçük hikâyecik ile beni ister istemez heyecanlandırsa da ne yazık ki pek de sıyrılamıyor filmin geri kalanından.

Bence hikâyelerin ve filmlerin başarısızlığı ne yazık ki kanımın bir türlü ısınamadığı New York şehrinin ta kendisinden kaynaklanıyor. Çünkü şehrin verdikleri çoğu zaman karmaşasının önüne geçemiyor ve hal böyle olunca da çıkan filminde aceleye gelmiş bir film izlenimi vermesi doğal belki de.

Sonuç olarak da filmin çıkış amacına zıt düşen yönetmenlerin New York’a hayran olmadıkları bir film çıkmış ortaya.


*New York I Don’t Love You



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder